27 Şubat 2013 Çarşamba

İşte 21.yy Nörolider'i Dr.Yavuz Dizdar...

Dr. Yavuz DİZDAR

Yaşı yetmiş civarındaydı ama içindeki enerjisi beni yetmiş kere getirir götürürdü.
Aslında beklediği derdinin çözülmesi de değildi, bence sadece birinin onu dinlemesini istiyordu. Onu dinledim, uzun uzun dinledim. Sonuçta ben elimden geleni yapacaktım, olanı biteni anlattım. Eski kuşağın bugünkülerden farklı bir yanı var, diyalog kurmaya daha açıklar, yeter ki samimi olun, sözünüzü esirgemeyin, ama ne olursa olsun doğruyu söyleyin. Kurmaya çalıştığı dostluk aslında bir kendini kabullendirme de değildi, söz meclisten dışarı, kapıdan kim girse zaten kendini kabullendirmiştir. Sordum Eğinliymiş. Eğin Uygur dilinde cennetin bahçesi anlamına gelmekte. Kurtuluş Savaşı başladığında Atatürk’e haber ederler, “emret beş yüz atlıyla savaşmaya hazırız” derler, bu istek Atatürk’e öyle bir moral verir ki, savaş bitip de Eğin’e gittiğinde o kasabaya adını verir, böylelikle kasabanın adı Kemaliye olur.
Bir sonraki sefer bir ısrar aradı, bizimkilerin dedi bir gecesi var, Erzincanlı İş Adamları Derneği dayanışma gecesi düzenliyor, illa ki geleceksin. O benim karşımda kırıldıkça, ben daha fazla ezilip büzülüyorum. Doğrusu katılmayı da istiyordum, lakin koşullar, çok fazla zorlanamayacak koşullar yok mu? Dilim döndüğünce anlattım, “gelirim dedim, ama sonuna dek kalamam”. Nitekim alem bir gece oldu, Erzincan’a hasret İstanbullu Erzincanlılar, ortaokul anılarını yad eder gibi mutlu; insanın yaşamı birlikte öğrendiği arkadaşlarıyla birlikte olması gibi güzel bir şey var mı?
Bakışları zaman zaman uzaklara dalıp gidiyor, belli ki çok seviliyor, ama içinde yine bir buruk, kimi kez gözleri doluyor da gerisini getiremiyor. Erzincan’ın Kemaliye ilçesi, sonradan fotoğraflardan gösterdi, Fırat’ın hemen kıyısında, akıl almaz bir yeşil. “Memlekette” dedi “zamanında beş tane dükkanım vardı, yapmadığım iş kalmadı. Derken bir tünel yapımını üstlendim, ben mühendis de değilim, ama işe bir kez soyunduk ya, neyim varsa seferber ettim. Sekiz saatli vardiyalarda ikişer saat çalışırdık ancak, toz bitsin de tünele girelim diye. Bitti de, zamanından üç ay önce, gerekenden daha geniş ve daha yüksek. Lakin para mı bir türlü alamadım, aradan yıllar geçti, bir gün ödediler, ödediklerinde sadece yol masraflarımı kurtarır hale gelmişti. Buna da şükür dedik oturduk, işte ondan sonradır kalktım geldim İstanbul’a”. Buruk bir hikayeydi, ama her şeye rağmen inancının kırıldığı nokta da değildi bir tünel uğruna varını yoğunu kaybetmek.
Dostluk dostluğu doğurur, daha sık ara olmuştu, arkadaşlarla sazlı sözlü yemeğe gideceğiz, ama sensiz olmaz dedikçe, ben daha da ezilip büzüldüm. İki kere ben gelmedim diye ertelediler de, dedim çare yok kendimi affettireceğim, bayram da elini öpmeye geleceğim, bekle beni. Güngüren’in yolları karışık, bense hiç bilmem. Kırkbeş dakika dolanıp da evin kapısını bulduğumda o çoktan kapıdaydı. Kürke iltifat etmeme kültürü şimdilerde pek yok, bu nedenle daha bir değerli bu dostluklar. Uzun uzun konuşamadık, gönlünü almayı becerdim sadece. Kapıdan çıkarken, “ne olur seni yola kadar kızım geçirsin” dedi, “sevinirim” dedim, elime kayıtsız şartsız anne dolması tutuşturdular.
Ağa olunmuyor, ağa doğuluyor diye geçirdim içimden, bu adam ağa, ağaların ağası, zengin olsa da, fakir olsa da güçlü olsa da olmasa da bu adam ağa. Bu adamın hamuru sevgiyle yoğrulmuş, dostlukla sulanmış, kaldırıp Erzincan’ın Kemaliye’sinden İstanbul’a da getirsen, varını yoğunu vereceksin bu memlekete desen yine verir, ağayı ağa yapan da içindeki bu cevherdir. Böyle biriyle beş dakika konuşmak, artık hayata mı dair olur, yoksa memleket hikayesi mi bilinmez, bir ömre bedeldir.
Artık bize mi çok defa anlattılar, yoksa ilgimizi çekti de mi hatırlarız, Ömer Seyfettin’in İncili Kaftan adında bir öyküsü vardır. Elçi gittiği yabancı kapısında devletin vakarını en iyi temsil edebilmek için varını yoğunu satıp incilerle bezenmiş bir kaftan alan, ama el kapısında bu paha biçilmez kaftanı sadece yere serip üzerine oturduğu için arkasına bırakıp gelen birini anlatır. Anadolu her gün daha fazla gelişiyor, yollar sancılarla, tüneller can pahasına açılıyor, Anadolu büyüyor. Zamanında beş yüz atlıyı kayıtsız şartsız yollayan kasaba şimdi memleketi kucaklıyor. Bu büyümenin kuşkusuz hiç göremediğimiz bir bedeli var, ama yapılanın kadri kıymeti çok daha fazla biliniyor, çünkü Anadolu’nun yollarına asfalt değil, gereğinde incili kaftanlar seriliyor.


PS: Sevgili Dr. Yavuz DİZDAR üstadım dan  bugünün liderlik veya O'nun anlatımı ile Anadolu'nun Ağaları yazısı...

26 Şubat 2013 Salı

NöroLider beyni mi istiyorsunuz?

İnsanlar genelde liderin ve yöneticinin rollerini karıştırırlar. 
Beyin bilimini anlamaya başladıkça, bu uzun süre gelen tartışmada bitecektir.
Ve roller daha net kafalarda ve gönüllerde oturacaktır.
Ve beyni , sinir sistemimizi, öğrenmeye ve anlamaya başladıkça, her iki rolün arasındaki "bilişsel yeteneklerin" farkları daha da belirginleşecektir.

Sol beyinin fonksiyonlarını daha iyi anladıkça, bir şeyin farkına çok açık olarak varacaksınız ki; 
Bu sorumluluk veya yeteneklerinden birininde daha önceden oluşturulan rutin işlemlerin, görevlerin icrası olduğudur.Bu yöneticinin rolüdür; daha önceden oluşturulanları yönetenler yöneticilik yapmaktadır.
Öte yandan lider ise, daha önceden oluşturulan süreçleri yöneticilere başarı ile delege edebilendir. 
Yeni zorluklar, yeni problemler, tanımlanamayan durumlar beynimizin sağ yarım küresi tarafından ele alınır.
Lider ve liderlik ekibi bu yeni oluşan durumları anlama, ele alma ve bunlarla nasıl ele alınacağı hakkındaki esasları, prosedürleri belirler.
Tabi ki bir yönetici lider, veya lider yönetici olabilir.

      
Fakat uyaran ve beyin  ilişkilendirilmeleri tarafına bakıldığında; bir lider daha çok beyinin sağ tarafını kullanan yönetici ise daha çok beyninin sol tarafını kullanması ile ilgilidir. 
Hangi tarafınızı daha çok kullanıyorsanız, beyin hücreleriniz o bölgelerde daha çok üretilmeye başlar. 
Yeteneğinde nörobilim açısından açıklaması bu olsa gerek. Bir işi ne kadar çok yaparsanız, o ilişkili bölgede daha çok hücre yaratırsınız ve işte sizi mükemmelliğe götüren bu fark, sahip olduğunuz hücre sayısı farkıdır.
Her ikisini de kullanabildikçe, hem üretken beyninizi hemde üretken örgütlenme yeteneğinizi, liderliğe çok büyük bir adım atmış olursunuz.
Bunu dünyaya açılan pencerelerimiz olan, gözlerimiz ile örneklendirmek daha anlaşılır olacaktır.
Tam görüş iki gözün sağlıklı işlemesi ile mümkün olur. Sağ göz veya sol göz daha az görüş sağlıyorsa , gözlük takarsınız. 

Yavuz BAYRAKTAR

21 Şubat 2013 Perşembe

Nörolider'in hormonlarla dansı...Neuroleader's high !

Bir önceki  sizlere liderin ""kimyasının bozulmaması" konusuna dikkat çekmiştim. Her zaman dediğim gibi, ilişkilerinizde ister kurumsal ister bireysel olsun, sizlerin sinir sisteminin bir kopyası vardır. Bunu gözardı etmek çok önemli bir avantajı kaybetmenize veya çok önemli bir rekabetçi avantajı kazanmanızı sağlar.
Bugün Neuroleader's high, konusunda bilgileri paylaşacağım.
Bildiğiniz gibi "runner's high", egzersiz yaptığınızda  duygu durumunuzu değiştiren ilaç almış gibi sizin "çok iyi" hissetmenizi sağlayan süreç yaşamanızdır.
Peki, bu nasıl oluşur?
Sabah kalktınız ve dinlenmiş bir beden ve zihniniz var. (Umarım vardır, daha sonra ki yazılarımda uyku konusuna girmek zorunda kalacağım.Bir insanın sağlıklı ve yüksek kalitede üretken yaşam sürebilmesi için neden uyku kalitesini sürekli kılmamız  zorunluluğu hakkında çok önemli bilgiler paylaşacağım.) 
Biraz uyku sonrası ağırlığı yaşıyorsunuz. Norepinephrine  beyinizde sizin kalmanız ve harekete geçmeniz için salgılanmaya başlar.Güzel bir elma, muz yediniz ,vücudunuzun uyku esnasında  kaybettiği suyu içtiniz. Gerindiniz ve hazırsınız. İşte o anda beyniniz dopamine salgılamaya başlar. 
Sağlık, güç,dayanıklılık, daha çok oksijen ...
Bunlar hücrelerinizdeki hafızadan bırakılmaya başlar. Daha şimdiden iyi hissetmeye başladınız bile!
Yavaş yavaş yürümeye, koşmaya başladınız.
Endorfin - hey benim sıram geldi der ve yavaş yavaş beyininizde salgılanmaya başlar
.İşte bu andan itibaren, artık bir şeklide bu gerilime hazırlanan bedeniniz , beyniniz "runner's high" denen süreci deneyimlemeye başlar.
Kısaca ,gerilime hazırlanan ,gerilim içinde olan bedenin "acı hissetmeme" düzeneğidir. 
İşte bu sizi uzun süreler spor yapmanızı sağlayan ve teşvik eden o muhteşem kokteyl, 
Europhia.

PS: Lütfen sonuna kadar izleyin ve neden her çeşit spor yapmanın sizi sürekli ileride tutacağının bilimsel kanıtlarının farkına varın.( Patronlara, CEO'lara...İnsan Kaynaklarına duyurulur, Bence -ileride egzersiz yapmak (zorunlu) kesinlikle teşvik edilmeli ve genelleştirilmedir.)
Spor bitti. Hedefinizi gerçekleştirdiniz.
Daha iyi hissediyorsunuz.Çünkü yaptığınız egzersiz daha çok dopamine salgılamıştır. Sadece "ödül" bölgenizde değil aynı zamanda frontal lob'da.
Bu salgılama sizlerin gün boyu daha odaklı olmanıza yardım eder. 
Duşunuzu alırsınız. Temiz kıyafetler giyilir, parfümler sıkılır ve aynada kendinize dünyayı fethetmeye hazır birini görürsünüz.Kendinizle gurur duyarsınız.başadığınız görevi başarıyla  bitirmişsinizdir.Ve seratonin salgısı başlamışır artık. 
İyi günler, haftalar, aylar, yıllar....
Yavuz BAYRAKTAR




19 Şubat 2013 Salı

Beynimizdeki hormonların dansı

-Ne oldu sana böyle?
-......den dolayı ,"kimyam" bozuldu !
Günlük hayatımızda çok duyarız bu cevabı...
"Her canlı bir gün stresi tadacaktır."
Peki liderimizin kimyası bozulursa , ne olur?
Umarım hiçbir zaman liderlerimizin kimyaları bozulmaz!
Dünya tarihimiz bir çok krizi  güvendiğimiz  beyaz yakalı suçluların, ekonomik krizleri, iflasları, savaşları, siyasal krizleri başlatanlar ile doludur.
Ve başka liderler gelir sorunu çözer!
 Böyle anlar her liderin tartıldığı anlardır.Tarttığı ve tartıldığı...
Beyinlerimizin üretitiği kimyasallara nörotransmiter denir. Bunlar nöronların iletilmesi ve alınması arasında gidip gelirler.Nöronlar bu kimyasallar aracılığıyla iletişime geçerler.

Nöronların nasıl çalıştığına dair bilgilendirici bir video.
Nöronlar ateşlendiği

18 Şubat 2013 Pazartesi

Liderlik tamamen beyinizin içindedir.

Dünyamızda yaşayan bütün insanlarda iki şey ortaktır ve herkeste bulunur;
Kafa ve popo!
Cinsiyet, ırk, dil, coğrafya ... hepsi birer teferruattır.
O yüzdendir ki, 21. yy'da bir insanın hayatta kalma kabiliyeti o'nun beynini nasıl kullandığı ile orantılıdır.
Dünyamız olmadığı kadar karmaşık sistemler yumağına dönmüştür.
Ve bu karmaşa içinde nasıl fark edileceksiniz?
Nasıl kendinizi ve çalıştığınız kurumu, ister girişimci, patron ister çalışan olun,  karmaşaya nasıl uyum sağlamasını yöneteceksiniz?
Gerçi herkes Darwin'in dediğini söylüyor ama söylememiş , her kim ise ;
 - Doğada türünü,( insan türü) sürdürebilecek olanlar "en güçlüler" veya "en akıllılar" değil, değişime en iyi değişime uyum sağlayanlar olabilecektir.
Şu an beyniniz , bu yazılanları okurken değişime uğruyor. Teşekkürler , beyinimizin plastissesine!

Not: Daha anlaşılır olması için ;yeni bir motor yetenek öğrendiğimizde ; müzik,dil, sportif aktivite veya her türlü meslek dalları için beyinimizdeki oluşan değişimleri anlatan güzel bir animasyon...

İşte bu noktada , liderlik yeteneğinizi geliştirmeye başladığımızda

Beyninizi anlamak.Nöroliderlik beyin-zihin sistemlerine giriş.

Beyinizi anlamak. Nöroliderlik beyin sistemlerine giriş.
Kendinizi yani beyininizi anlamak için, basit düzeyde ( bence çok daha derinlerde anlamanızı şiddetle öneririm) nasıl çalıştığını anlamak zorundasınız.
Siz yani beyininiz ; nasıl kendi kendine organize olur, nasıl gelişimini sürdürür,nasıl mesajların  elektro kimyasallar aracılığıyla iletildiğini, uyarana tepkisi ya da tepkisizliği,hafıza ( uyarı: Tek bir hafıza sistemi yoktur.),hormonların çılgın dansı, sağlıklı gelişim, sağlıklı yaşam ve sağlıklı yaşlılık…
Bunu aynen “arkadaşlık” bağları gibi düşünebilirsiniz.;yakınınzda tuttuklarınızla arkadaşlığınız gelişir, beraber büyürsünüz , görüşmedikleriniz zaman içinde kaybolur gider.
Beyininiz sizin en iyi arkadaşınızdır. Ona iyi bakmalısınız.
“Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de O’dur.” Neyse ki atasözü ve en hafif anlamı ile “eksik”, sinir bilimine burada teşekkür etmemiz gerekiyor ki, yanlış! Kendini organize eden, düzenleyen beyin derken, PLASTİCİTY, yani plastik beyinlere sahibiz. Ve yaşamlarımızın her anında değişime tabiyiz.
O yüzden bu önsözden yani insanları kategorize etme ihitiyacından vazgeçmenizi öneririm.( sebeplerini daha sonra açıklayacağım). Zaten bir Lider özellikle nörolider önyargılarından yani ” geleceği tahmin etmek amacı ile kullandığı düşünce sistemlerinden kurtulmak zorundadır.
Ön yargısız bir nöroliderler istiyoruz ve ihityacımız var.

14 Şubat 2013 Perşembe

Nöroliderlik nedir?


NöroLiderlik nedir? Bütün liderler nereye kayboldu?

Gerekli bilgilendirmeye ulaşan ve  sahip olan herkes meydan okuyor.
Aynen sizin gibi !
Cahil, saf, çalışan, mütevazi müşteri, vatandaş ve seçmen artık geride kaldı.
Herkes meydan okuyor;
Seçmen siyasetçiye,
Siyasetçi devletlere,
Astlar  yöneticilere,
Yöneticiler liderlerlere,
Öğrenciler  profesörlerine,
Hastalar doktorlarına,
Askerler  komutanlarına,
Çocuklar  anne-babalarına,
Kadınlar erkeklere 
ve
müşteriler  şirketlere  meydan okuyor.
Süper bireyselciliğin  grip virüsünden daha hızlı yayıldığı  21. yüzyılda, eğer bir

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı